İnsanın en temel meselesi Rabbini bilmek, Rabbini bulmaktır Allah insanı bunun için yaratmış, ve buna ulaşmaya muktedir biçimde yaratmıştır İnsanın dünya hayatı bunun sınavıdır İnsan buna itiraz etse de, onun fıtrat derununda kendini aşan böyle bir arayış vardır Zaten insan da burada odaklaşmıştır Yani “Nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorusu insanın en kadim sorusu olmuştur ki, bu sorunun aradığı şey de “varoluş”un sırrıdır Varoluş'un sırrı arandığında varılacak nokta bir Yaratıcı'nın varlığıdır Ya da insan buna varırsa içi durulacak, buna varamadığı ölçüde de içinde arayış süreci bitmeyecektir Kur'an-ı mübinde ifadesini bulan “Kalbler ancak Allah'ı zikrederek huzura, kavuşur Rad /28” hükmü, insan fıtratına yönelik bir ilahi tesbittir Ya Allah'ı bularak, O'nunla buluşarak, O'nu şah damarından yakınlığını hissederek itmi'nana erecek, ya da arayışlar içinde çırpınacaktır
Yaratıcı insanı bu noktada boşlukta da bırakmamıştır Yol işaretçileri göndermiştir
Dinler ve dinlerle birlikte gönderilen peygamberler yol işaretçileridir ve bu yolu gösterirler insana
Yaratıcı, insandan, Yaratıcı'nın varlığını bilmesinin yanında, 'Onun “Tek bir Yaratıcı” olduğunu bilmesini de istemiştir Yaratılışın sonsuz ahengi karşısında Kudret parçalanmasının, insan zihnini doyuramayacağı açıktır Tanrılar olamaz, Tanrıların olması kaosa açık bir sonuç doğurur Tek Allah (Cc) olacaktır Kainatın yaratıcısı tek Allah (Cc) ve nizamı o koymaktadır İnsandan bu nizama uymasını da O istemektedir “Tek”liğinin idrakini ve ona saygı duyulmasını (ibadet) da O Allah (Cc) istemektedir
Onun için vahiy dinleri tevhid dinidir ve İslam bir tevhid dinidir
Bütün vahiy kaynaklı dinler “İslam” adıyla isimlendirilir ve tevhidi öğütler Bütün peygamberler tevhidi anlatır Kur'an'da geçmiş peygamberlerin kıssaları anlatılırken, farklı zamanlarda gelen her peygamberin ana mesajının “Allah'tan başka ilah olmadığına iman – La ilahe illallah” olduğu vurgulanır İlahi dinlerin ana dokusu, kök hücresi tevhid'dir Rasulullah Efendimiz de, hemen tüm Mekke dönemi boyunca çağrısına inananları “tevhid eğitimi”nden geçirmiştir
Ancak insanda Tevhid bilincinin oluşumu – kararlı bir iman haline gelişi, bir eğitimi gerekli kılar Çünkü insanın zihni, müteal bir kudrete bağlılıktan vazgeçmese bile, hangi kudrete gerçekten bağlanması gerektiği noktasında dağılabilir Aslında farklı zamanlarda gelen Peygamberlerin ana mesajının tevhid olması da, insan zihninin zaman içinde dağıldığı ve ana mecrayı kaybettiğini ortaya koyar
"İnsan, kendi nefsinden başlamak üzere hayatını etkileyen pek çok güç odağını saygı duyulacak bir varlık olarak algılama temayülündedir Saygı ölçüsü kaybedildiğinde teabbüd ve “Tanrılaştırma” başlayabilir"
Hazreti Muhammed Mustafa -sallallahü aleyhi ve sellem- İslam'ı son tevhid dini olarak, en net biçimde insanoğluna sunmuş, insanoğlunun şuurunu yenilemiş,dağınıklıktan kurtarmış, derleyip toparlamıştır
İslam'ın tehvidi yeniden insanoğluna sunduğu zamanda insanlar, ağaçtan, taştan, hatta bazen helvadan yaptıkları putlara tapmaktaydılar, Hazreti İsa'nın getirdiği tevhid dini bile bulanmış, bizzat Hazreti İsa “Allah'ın oğlu” gibi algılanmaya başlamıştı Yahudilik ise Hazreti Musa'nın açtığı çığırdan uzaklaşmış, bütün kainatın Rabbi olan Allah'ı “milli tanrı”ya indirgemişti
İnsanlığın kafası karma karışıktı
Rasulullah efendimiz, Mekke'den başlayarak tüm insanlığa, yeniden bir “Tevhid şuuru” taşımakla görevlendirilmişti
Bu yeni bir insanlık terbiyesi demekti
İslam, insanın Allah dışındaki varlıkları tanrılaştırma zaafına karşı bazı psikolojik yönelişleri yasaklamış ve onlardan korunmayı tavsiye etmiştir
Yaratıcıya ortak koşmak anlamına “şirk” varlığı izah noktasında en akıl dışı, Yaratıcı'nın hukukunu çiğneyen saçma izah anlamında “zulüm” diye nitelenen bir yasaktır İnsan, taş, ağaç, güneş, ay, rüzgar insanı etkileyen hangi güç olursa olsun, Yaratıcı'nın ortağı olarak görülmesi yasaklanmıştır Bu açık şirktir